“Neoliberal Yutturmacanın Sonu Geldi” başlıklı paylaşımında Metin Külünk, “'Sayın Erdoğan ile olmasın. Sayın Erdoğan yoruldu. Sayın Erdoğan çekilsin' diyenler aslında Terörsüz Türkiye süreci tökezlesin istemiyor mu? Bu beklentinin içinde olanlar uzakta değil, yakında olmasınlar?” diye sordu.
Külünk, uzun analizinde şu tahlillere yer verdi:
"Osmanlı yıkılırken İngilizler egemen güçtü. Ve Osmanlı’nın yıkılış sürecinde ihanet, sarayın içinde ve dışında kol geziyordu. İngilizler paramparça bir coğrafyanın peşindeydiler. Bu coğrafyada Türkler, yedi asır boyunca insanlık için hak, hukuk ve adalet merkezli bir medeniyet inşa etmişlerdi. Ancak imparatorluğun son dört asrında ciddi bir akıl tutulması ve bilimsel mağlubiyet yaşanmıştı.
İngilizler Fransızlarla ittifak etmiş, coğrafyayı tek dünya devleti hedefiyle paramparça etmişlerdi. Sykes-Picot Antlaşması ve haritası bunun açık göstergesiydi. Merkezinde İsrailoğlu modeli yani etnik ırkçılık vardı; her ırka, her dile bir devlet hedeflenmişti. Özellikle Araplar üzerinde ırkçılık ve Türk düşmanlığı odaklı bir süreç yönetiliyor, doğrudan Siyonist İsrail’in kuruluşunun altyapısı oluşturuluyordu.
Çarlık Rusya’sında ve Doğu Avrupa’da Batı’nın Yahudilere yaşattıkları üzerinden çıkış yolu olarak Filistin topraklarına göç gösteriliyordu. Hedef çok açıktı: Parçalanmış coğrafya, Siyonist İsrail’in kuruluş sürecinin yönetim perspektifiydi ve bunda Siyonistlerle Londra ittifak halindeydi.
O gün bu oyunu millet ve devlet aklı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde bozdu. Sykes-Picot hayali suya düştü. Sevr Antlaşması Osmanlı içindeki işbirlikçiler tarafından kabul edilmesine rağmen, milletimiz Atatürk’ün önderliğinde Sevr’i kabul etmediği gibi tarihin çöplüğüne attı. Bunu 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak yani Anadolu’da Kuva-yı Milliye mücadelesini başlatarak gerçekleştirdi. İçimizdeki işbirlikçiler konusunda ise o günden bu yana hiçbir şey değişmedi; yine aynı işbirlikçiler, yine hareket halindeler.
Osmanlı’yı çökerten akıl, Büyük İsrail projesinden de, tek dünya devleti hedefinden de vazgeçmedi. Bu ikisinin gerçekleşebilmesi için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tasfiye edilmesi gerekiyor; hedef budur. Osmanlı’nın son döneminde içeriden müttefik olarak Damat Feritleri, Hüseyin Avni Paşaları, Mithat Paşaları bulmuşlardı. Bugün de aynı paşaların yeni yüzyıldaki karşılığı olan siyasetçiler, hayatın bütün alanlarında çok aktifler. Son dönemde devşirilmiş bu isimler, İngiliz sömürgeciliğine rıza göstermiş, İngilizlerin dayattığı haritayı kabullenmişlerdi; çünkü ruhları köleydi.
Bugün de Türkiye tarihi bir eşikten geçiyor. Karşımızda Büyük İsrail projesi hedefinden asla vazgeçmeyen bir model var. Ancak 100 yıl önce bu coğrafyaya İsrail’i dayatan Londra aklı, İsrail’e devlet yöneticilerinin dışında yani halklar nezdinde müttefik bulamamıştı. Ve İsrail, sadece bu coğrafya için değil, küresel ölçekte de bir güvenlik tehdidine dönüşmüştü.
İsrail de devletlerin yöneticilerine rağmen müttefik bulamadı. Hatta kendi içinde Siyonist olmayan Yahudiler, İsrail’in politikalarına kökten itiraz ediyordu. İngilizler, İsrail’e müttefik üretme peşindeydi. En elverişli müttefik olarak DEAŞ’la birlikte PKK’yı seçtiler. Çünkü her iki terör örgütünü ve Dürzilerin bir kanadını yanlarına alarak Türkiye’ye karşı hem Suriye’nin parçalanmasını, hem Türkiye’nin parçalanmasını hedefliyorlardı. Ayrıca doğrudan Türk devletiyle karşı karşıya gelmemek için vekâlet savaşını bu örgütler üzerinden yönetmek istiyorlardı.
İsrail’in en büyük endişelerinden biri de geçmişte Şii hilali ismi verilen ve doğrudan Türkiye’yi kuşatan hattın çökmesiydi. Türkiye’nin bu anlamda önünün güçlü bir şekilde açılması, örtülü Türkiye karşıtı ittifakın tasfiyesi anlamına geliyordu. En çok korktuğu da Türkiye ile karşı karşıya gelmekti.
Ve oyun, Suriye’nin içerisinde YPG üzerinden yeniden kuruldu. Dürziler içerisinden devşirdikleriyle birlikte Suriye’yi istikrarsızlaştırmak için harekete geçtiler. Türk devlet aklının stratejik hamlesiyle bu plan boşa çıkarıldı. Böylece artık açık seçik şekilde İsrail’le karşı karşıya olduğumuz görüldü. Birincil oyunları Suriye’de bozulmuştu. Ellerinde kalan tek kart, PKK üzerinden Türkiye’ye karşı verdikleri vekâlet savaşıydı. Ancak örgütün içerisindeki İran etkisi keskin, unsurların hareket etme kabiliyeti de zayıftı.
İmralı’nın etkinliği, örgütün kıpırdayamamasına neden oluyordu. İran eski gücünde değildi, Rusya da itirazlarını önemli ölçüde geri çekmişti. Geriye yalnızca İsrail kalmıştı. İran da Siyonist İsrail’le aynı hatta düşmek istemiyordu. Bu nedenle örgüt yılgın ve yorgundu. Silahla bu işlerin olmayacağını görüyor, kritik bir hamleye hazırlanıyordu. Sayın Bahçeli’nin çıkışı üzerine, “1978 şartları ortadan kalkmıştır; özerklik ve devletleşme kavramlarının hepsi anlamını yitirmiştir” denildi. Bu çıkış, örgüt üzerinde hesap yapan bütün devletlerin kimyasını bozdu. Büyük oyunları tamamen bozulmuştu.
Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Sayın Bahçeli, devlet liderliğinin ne demek olduğunu gösterdi. Önce Suriye’yi İsrail’in kontrolünden çıkardılar, ardından PKK’ya ‘İğne deliğinden geç’ dediler. İmralı, tarihî okumasını yaparak Siyonist İsrail’e karşı tavır koydu. Türklerle Kürtlerin ve Arapların kaderinin bir olduğunu vurguladı. 1978 kuruluş şartlarını reddederek Türkiye odaklı yeni bir dil üretti."
Gelin görün ki, bu süreç küreselci politikaların akıl merkezi Londra’yı rahatsız etti.
Ukrayna-Rusya Savaşı’nın mimari tasarımının Londra’ya ait olduğunu belirten Külünk, “Aynı Londra, Türkiye-Rusya savaşı da istemiştir. Şimdi ise Londra ve İsrail, Terörsüz Türkiye sürecini içeriden sabote ederek, PKK’yı İsrail’in müttefiki haline getirmek istemektedir. Olası gerginliklerin çatışmaya dönüşmesi halinde PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanma planı yapılmaktadır. Peki, bu süreci sabote edenler kim? AK Parti’nin içindeki kimler başarısızlık bekliyor?” diyerek satırlarına şu ifadeleri ekledi:
"Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin liderliğine karşı kompleks taşıyanlar, süreci sabote ederek ‘Başarısızlık olsun, Erdoğan gitsin, yeni bir Sevr haritası gelsin’ diyenler, bu dönemin yeni Kâmil Paşaları, Hüseyin Avni Paşaları, Mithat Paşalarıdır. Ve bu isimler, çok uzakta değil, sayıları az da olsa AK Parti’nin içerisindedir.
Türkiye büyük oyunu bozdu, artık kendi oyununu oynuyor. Millet ve devlet nezdinde küreselci (devletleri ve milletleri tasfiye eden) politikaların hükümsüz olduğu anlaşılmıştır. Son dönemde her fırsatta süreci sabote edecek şekilde sinsice konuşanlara sözümüz var: Büyük gaflet içindesiniz!
AK Parti ve MHP bu süreci başarmak zorundadır. Çünkü bu, tarihin kavşak noktasıdır. Bir zamanlar “insanlığın gelebileceği son nokta” olarak sunulan Avrupa Birliği projesi bile çökmüştür.
Rusya ve Amerika başta olmak üzere devletler, devletsizliği dayatan küresel politikalara karşı yeni bir sürece girmişlerdir. Alaska Görüşmeleri sonrası İngiltere’nin bütün hayalleri suya düşmüştür. Amerika’nın çöküşü üzerinden kendi küresel egemenliğini inşa etme hayali de ciddi zaafa uğramıştır.
Şimdi ise özellikle İsrail’in Suriye üzerinden Türkiye’ye vereceği mesajlara dikkat etmeliyiz. Suya atılan füzelerin stratejik hedefi Türkiye’dir; bizi test etmek istiyorlar. Bu oyunu kuran aklın adreslerinden biri de şüphesiz Londra’dır. Türkiye’yi Suriye üzerinden başka bir yöne çekmek peşindedir."
Almanya'nın devlet güvenliğini tedirgin ettiği gerekçesiyle yasaklılar listesinde tuttuğu Külünk'ün ABD ile birlikte Avrupa Birliği'nin de dağılma sürecine girdiğini söylediği satırları şu notla bitti:
"Aynı şekilde Zengezor Koridoru’nun açılma yolundaki engellerin kalkmasından da ciddi rahatsızlık duyuyorlar. Burada Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve tüm Kafkasya’ya dikkat edilmelidir. Böyle bir süreçte, AK Parti içinde Erdoğan’ın tarihî liderliğinin başarısız olmasını isteyen, sinsice süreci sabote edenlere sesleniyoruz: Unutmayın ki milletin ittifakı, Sayın Cumhurbaşkanımız iledir. Kamuoyunu yanlış yönlendirecek ve süreci sabote edecek açıklamalarınızdan vazgeçiniz!"
