Gündem Atlas Kültür Selçuk Küpçük: "Müzik benim için ontolojik bir mesele"

Selçuk Küpçük: "Müzik benim için ontolojik bir mesele"

Gündem Atlas okurları için sanatçı Selçuk Küpçük ile son kitabı "Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik" üzerinden özel bir sosyoloji ve ontoloji söyleşisi gerçekleştirdik.

Haberleri

Besteleri birçok sanatçı tarafından seslendirilen, kendi şarkılarından oluşan albümleri bulunan ve birbirinden farklı konularda kaynak eser vasfı taşıyan kitaplar yayınlanan Selçuk Küpçük bu yıl içerisinde iki kitabını daha sundu okurlarına. Uzun yıllardır ağırlıklı olarak edebiyat ve müzik dergileri biriktiren, dergiler üzerine araştırmalar yapan Küpçük, Hece Yayınları’ndan “Edebiyat Dergileri Atlası” (2025) ismi ile 700 sayfayı aşkın hacimli bir eser yayınladı önce. 1980’den günümüze çıkmış ve kapanmış, ana edebi arteri oluşturan hemen bütün dergileri kapsayan ve alanında en temel kaynak eser olan kitabından sonra ise “Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik”i (Loras Yayınları, 2025) çıkardı.

Küpçük’ün aynı zamanda yüksel lisans tezi olan bu kitap sinema tarihimiz açısından yeni tezler ortaya koyan ilginç bir çalışma. Ulusal, Devrimci, Milli Sinema tartışmalarının yoğunlaştığı yıllarda ülkücü/milliyetçi çevre ne yapıyordu sorusunun cevabını içeren kitap 350 sayfayı bulan içeriği ile ilk kez yayınlanan fotoğraflar, belgeler ve bilgiler sunmakta. 

Selçuk Küpçük ile “Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik” kitabını konuştuk.

***

“Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik” kitabı geçtiğimiz aylarda Loras Yayınlarından çıktı. 

CKMP döneminden 12 Eylül’e kadar ülkücü/milliyetçi kompartımanı yazarken TÖMFED meselesine biraz girmiştim. Mesela İbrahim Tatlıses’i “Ayağında Kundura” patladığı zaman Erzurum’a konsere götürüyorlar ve bağlamayı da Musa Eroğlu çalıyor. 1970’lerin sonundan bahsediyorum. Çok daha inanılmaz bilgileri o makalede bulmak mümkün.

“Türkan Şoray, 1978’de Türkeş Bey'in elinden ödül alıyor”

Müzisyen boyutuyla tanıdığımız Selçuk Küpçük, “Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik” kitabını neden yazdı?

Aslında şöyle bir şey; müziğe başladığım, besteler yapmaya yöneldiğim ve bu bestelerimin sanatçılarca seslendirilmeye başlandığı (Mesela Hasan Sağındık, Selda Bağcan) yıllarla, dergilerde ilk ürünlerimi yayınladığım dönem senkroniktir. Yani “Tebessüm Provaları”, ardından “Kurutulmuş Gül Mevsimi” isimli ilk albümlerim çıktığı vakit ben artık birçok edebiyat ve düşünce dergisinde yazılar, şiirler yayınlıyordum. Şunu söylemek istiyorum; 6. kitabım olan “Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik”i yayınlayana kadar zaten benim kişisel ilgi alanlarımın uzantısı olan ve her biri kaynak eser niteliği taşıyan yayınlarım zaten çıkmıştı. Dolayısı ile ben 90’ların yarısından itibaren hem müzik ile yakından ilgileniyor hem de makaleler, kitaplar yayınlıyordum. 

“Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik” kitabı benim yüksek lisans tezim aslında. Ama verili akademik dili aşmak için ben tez metnini atıp, 300 sayfayı aşan bu kitabı yeniden yazdım. Sorum şu idi: Türkiye’de Ulusal, Devrimci, Milli Sinema tartışmaları yapılırken politik tarihimizin önemli kanalını teşkil eden ülkücü/milliyetçi mahfil ne yapıyordu? Araştırmaya ve adeta arkeolojik kazı yapmaya yönelince beni de çok şaşırtan bilgilere ulaştım ve kitabı yazmak bana daha da heyecan, coşku verdi. İlk kez bu kitap ile sinema tarihimize aktarılan fotoğraflar, belgeler ve bilgiler söz konusu. 

Peki araştırmalarınız sırasında sizi en çok şaşırtan bulgu, hangi veriydi?

Açıkçası daha evvel politik müzik tarihimiz üzerine bir makale hazırlarken yaptığım söyleşilerde TÖMFED, yani Töre Musıki Folklor Eğitim Derneği’nin önemini fark ettim. Orada hem politik müzik, politik tiyatro ve politik sinema tarihimizde hiç yer almayan inanılmaz bilgiler söz konusu. Ne yazık ki, yapı içerisinde bu örgütlenmenin öznesi olanlar yaptıklarının politik müzik ve sinema tarihimiz açısından önemini sanırım fark etmediler. Sosyoloji Divanı’nın iki sayısında Türk Sağı ve müzik ilişkisini kaleme aldığım ikinci makalede CKMP döneminden 12 Eylül’e kadar ülkücü/milliyetçi kompartımanı yazarken TÖMFED meselesine biraz girmiştim. Mesela İbrahim Tatlıses’i “Ayağında Kundura” patladığı zaman Erzurum’a konsere götürüyorlar ve bağlamayı da Musa Eroğlu çalıyor. 1970’lerin sonundan bahsediyorum. Çok daha inanılmaz bilgileri o makalede bulmak mümkün. 

Sinema tarihimiz açısından da böyle. Yukarıda bahsi geçen sinema arayış ve tartışmalarının bir tarafından görülüyor ki, dönemin en etkin politik aktörlerinden ülkücüler de sinemayla yakından ilgileniyorlar. Ama kimse yazmamış bunu.

Mesela 1960-70’lerin tarihi filmleri her ne kadar güçlü, yenilmez, adaletli ve hep kazanan Türk vurgusu üzerine oturuyor ve bunun kuşkusuz MHP’de yansıması söz konusu ama MHP’nin politik tezlerini bulamayız bu film örneklerinde. 

Neden yazılmıyor?

Yazılmamasının iki gerekçesi söz konusu bana göre. Birincisi biraz evvel dediğim gibi özneler faaliyetlerinin tarihsel önemini fark etmemişler, böyle bir entelektüel duyarlılık yok. Dolayısı ile yazılıp, kayıt altına alınmamış.  TÖMFED 12 Eylül öncesi başkanlığını yapan isimlerden Muzaffer Şenduran hoca ile ilk kez benim yaptığım ve Yarın dergisinde yayınladığım söyleşi ile ciddi olarak fark edildi. Daha evvel Hakkı Öznur ve Metin Turhan değerli kaynak kitaplarında bahsediyorlar kuşkusuz ama ben daha da yoğunlaşarak bu kurumun derin tarihini, faaliyet alanlarını, etkinliklerini vs gün yüzüne çıkarmaya yöneldim. 

1976 yılında yayınlanan “Milli Ülkücü Sinema Cephesi Bildirisi” bu açıdan beni şaşırtan belgelerin başında gelmekte. Berker İnanoğlu ve yönetmen Osman Seden’in MHP’ye 77’de üye olmaları, Türkan Şoray’ın Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti’nden 78’de Türkeş Beyin elinden ödül almaya gitmesi, Yeşilçam’ın önemli oyuncularından Sadettin Erbil’in CKMP kamplarında sinema eğitimi vermesi ve daha birçok yeni bilgiye ulaşmak beni çok heyecanlandırdı açıkçası. Dolayısı ile kitap yazımı ilerledikçe metnin önemini daha da çok anladım. Açıkçası Türkiye’de politik sinema tarihi yazımının eksik karelerini tamamladım denilebilir. 

“Resmi ve sivil milliyetçilik kanallarının sinemaya yansıyan farklılıklarını derinleştirdim”

Türk sinemasının milliyetçilik boyutuyla, politik milliyetçilik boyutu aynı çapta olmasa gerek. Arasında nasıl bir fark var?

Şunu kuramsal olarak söylemek gerekli ki, hem milliyetçilik teorileri hem de Türkiye’de milliyetçilik pratiği bakımından birbirinden ayrışan hareketler söz konusu. Dolayısı ile ben “politik milliyetçilik” derken bununla neyi kastettiğimi, kaynakları ile ve kişisel çözümlemelerimle beraber kitabın ilk bölümünde genişçe tartıştım. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren CHP‘de karşılık bulan milliyetçilik ile CKMP’den MHP’ye uzanan hat arasındaki ayrışma benim çözümlememe imkan verip, farklılıklar arz etmekte zaten. Devletin “resmi milliyetçilik” tezi ile CKMP/MHP’nin milliyetçilik tezi arasındaki ayrışma gerek iki ana hattın metinlerinde gerekse güncel siyasete malzeme olan olay ve olgularda netleşiyor. Rahmetli Durmuş Hocaoğlu benden evvel bu ayrışmayı koymuş ortaya. 

Ben bu resmi ve “sivil milliyetçilik” kanallarının sinemaya yansıyan farklılıklarını derinleştirdim. Mesela 1960-70’lerin tarihi filmleri her ne kadar güçlü, yenilmez, adaletli ve hep kazanan Türk vurgusu üzerine oturuyor ve bunun kuşkusuz MHP’de yansıması söz konusu ama MHP’nin politik tezlerini bulamayız bu film örneklerinde. Ama “Güneş Ne Zaman Doğacak” baştan sona MHP’nin 1970’lerin ikinci yarısına yansıyan tezlerinin sinematografik anlatımı gibidir. Film ezanla başlar mesela. 70’lerin ikinci yarısının MHP’si “Kanımız Aksa Da Zafer İslam’ın” sloganını duvarlara yazan bir politik harekettir çünkü. Yine komünizm karşıtlığı yanı sıra kapitalizm karşıtlığı da vardır filmde. “Ne Amerika, Ne Rusya, Ne Çin, Her şey Türklük İçin” sloganına ulaşan bir ülkücü/milliyetçilik dönemidir bu yıllar. Resmi milliyetçilik Türklük ilgisini Anadolu ile sınırlandırırken, MHP Türkiye sınırlarını aşan “Türk Dünyası”ndan bahsediyor yine mesela. Bunun en trajik ayrışması İnönü döneminin CHP’sinde yaşanan “Boraltan Köprüsü” olayıdır. 

"Türk sineması ve televizyon filmlerinde müziğin de artık apayrı bir yeri var"

Türkiye’de milliyetçilik özellikle televizyon dizileri bakımından sanırım en zengin dönemini yaşıyor. Vaktiyle “Deli Balta” ve “Kurtoğlu” serisini bugünkü nesil bilmiyor örneğin. Kaldı ki, yapımların yayınlandığı yıllarda büyük kitleler bu prodüksiyonları takip etmiyorlardı. Kitleleri ekrana kitleyen kalite mi, tanıtım hacmi mi, merak mı?

Yani güncel siyasetle bağlantılı olarak açıklanmaya muhtaç bir durum bu bence. Özellikle 15 Temmuz sonrası siyasal akıl kanaatimce bir ittifak yapmak durumunda kaldı. Bunlar beni aşan bilgiler. Ama televizyon dizilerine yansıyan alanı tabi ki çözümlemek mümkün. Siyasal aklın diline yansıyan milliyetçiliğin kuşkusuz toplumsal katmana yayılımı için mistifike edilmesi gerekli propaganda yöntemi açısından.  Diziler bu mistifikasyonu sağlıyor. Her ne kadar ben bunları “Vikingler”, “Taht Oyunları” gibi gösterişli ve her şeyi ile güçlü yabancı dizilerin estetik olarak tartışmaya açık uzantısı, kopyası olarak değerlendirsem ve özgün bulmasam da kuşkusuz bir işlevi var.  “Deli Balta” gibi yapımların yıllarında sosyolojiye bu denli milliyetçilik verilmesi düşünülmedi muhtemelen. O yıllarda başka bir reel politik söz konusuydu. 

İslamcılık ve müzik ilişkisi, bir de politik milliyetçilik ve müzik ilişkisi olarak. Muhafazakar Türk sağı ve müzik ilişkisi neredeyse hiç çalışılmamış bir konu. Farklı dergilerde parça parça yazdım öykünün bazı kısımlarını ama çok daha derin kazı yaparak fotoğrafı netleştirmek gerekecek.

"Türk sineması ve televizyon filmlerinde müziğin de artık apayrı bir yeri var ve çok önemseniyor"

Selçuk Küpçük, “Türk  Müziğinde Politik Milliyetçilik” adlı bir araştırma da yapmayı düşünüyor mu?

Bu temayı bütünüyle kapsayan bir kitap değil ama 2018 yılında yayınladığım müzik kitabının çok daha geniş halini içeren ikinci bir müzik kitabını hazırlıyorum. Çok daha uzun makalelerin olduğu, Cumhuriyet tarihimizi, Türk modernleşmesini, toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik dönüşüm, kırılma noktalarını şarkılar, sanatçılar, müzik olayları, müzik akımları, türleri üzerinden çözümleyen hacimli bir kitap olacak. Orada, iki makalesini daha evvel Sosyoloji Divanı dergisinde yayınladığım “Türk sağı ve müzik ilişkisi”ni bir bölüm olarak ele alacağım. Yani İslamcılık ve müzik ilişkisi, bir de politik milliyetçilik ve müzik ilişkisi olarak. Muhafazakar Türk sağı ve müzik ilişkisi neredeyse hiç çalışılmamış bir konu. Farklı dergilerde parça parça yazdım öykünün bazı kısımlarını ama çok daha derin kazı yaparak fotoğrafı netleştirmek gerekecek. 

Selçuk Küpçük müziğe devam ediyor mu? Bizi yeni çalışmalar bekliyor mu? 

Tabi ediyorum. Artık her şey dijital alanda yürütüldüğü için biz de geçtiğimiz yıllarda bir Youtube kanalı açarak yeni çalışmalarımızı, konser kayıtlarımızı buraya yükledik. Müziğimi geliştirmek, yeni ses evrenleri ve temalara ulaşmak arzum başından beri hep var oldu çünkü. Ben müziği bir meta ya da herhangi bir siyasal örgütlenmenin, herhangi bir iktidar ya da siyasal muhalif yapının organik uzantısı olarak görmediğim için “bağımsız” kalarak kendim için müzik yapma yolculuğumu kendi gündemlerim ekseninde sürdürüyorum. Müzik benim için ontolojik bir mesele.

SELÇUK KÜPÇÜK kimdir? 

Gazi Üniversitesinde Psikolojik Danışma ve Rehberlik öğrenimi gördü. Ordu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Dergâh, Hece, Sosyoloji Divanı, Sadece Şiir, Yolcu, Mahalle Mektebi gibi birçok dergide şiir, poetika, müzik ve sinema yazıları yayınlayan Küpçük, 2018 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Müzik Kitabı Ödülü, 2024 yılında Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Sanat Ödülüne layık görüldü. Birçok sanatçı tarafından besteleri seslendirilen ve kendi şarkılarından oluşan albümleri bulunan Küpçük’ün yayınlanmış kitapları ise şunlardır:

-Yüzleşmenin Kişisel Tarihi (2012), 
-Modern Türk Şiirinde Bellek Arayışı (2013), 
-Kirletilmiş Ölümler Kitabı ve Büyük Tefsir/Şiir(2015), 
-Aşk ve Teselli/Susma’nın Müzikal Poetiği (2018),
-Edebiyat Dergileri Atlası/1980’den 2000 Sonrasına (2025), 
-Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik (2025).

Yorumlar
E
EKREM KOCATÜRK 4 ay önce
Muhteşem bir yazı olmuş, yüreğinize sağlık
BEĞENME
0
CEVAPLA