Modernleşme deneyimi, gelişmiş Batı ülkelerinden başka bir fotoğrafa sahip Türkiye’nin siyasal hayatındaki kanallar da doğal olarak farklılık arz etmekte. Osmanlı’nın son döneminde ilk kez siyasal örgütlenmelerle tanışan Türkiye, her ne kadar Tek Parti yıllarında bir ara kesit yaşasa da 1946’da kurulan Demokrat Parti ile izleri günümüze kadar uzanan ve gittikçe ayrışan bir politik birikim ortaya koydu. Kabaca, Cumhuriyet Halk Partisi -“ortanın solu” olmaya karar vereli beri- Türkiye’deki hemen bütün sol mahfillerin doğduğu mevziyi temsil ederken, DP de aynı şekilde kendisinden sonra şekillenen Türk sağının birçok farklı kompartımanının şekillendiği zemini çözümleyebileceğimiz bir toplanma merkezi gibidir. Ayrışmalara rağmen temsiliyet buldukları toplumsal katmanlar bakımından CHP’nin de, DP’nin de beslendiği sosyolojinin kendi içerisinde büyük ortaklıklar taşıdığını pekala söylemek mümkün. Bu anlamda MHP ve MNP siyasal geleneklerinin büyük oranda aynı toplumsal kütleye oturduklarını tartışabiliriz.
27 Mayıs sonrası özellikle darbeden beklenen siyasal sonuçların istenildiği gibi oluşmadığı tezine yaslanıp meclis içi politik mücadele ve demokratik süreci yetersiz bulup ordu ile gençlerin birlikte gerçekleştireceği güç birliği üzerinden yönetimi devralmayı uman sol örgütlenmeler ve yine Türk sağında yaşanan ayrışmalar neticesinde 1960’lardan 70’lere devreden bir öykünün Türkiye’nin en buhranlı dönemine kapılar araladığı iddia edilebilir. Hayatın bütünüyle ideolojik nosyonlar etrafında biçimlendiği 70’ler sadece siyasal kurumların değil sanattan, basın yayına, sendikacılıktan, hemen bütün derneklere kadar insanı ilgilendiren her eylemin ideolojik tahakkümün çeperinden kavranıldığı zamanlardır aynı zamanda.
Bahsettiğim bu “buhranlı” ve aynı zamanda “sisli” yıllara yönelik veri aktaran metinlerin, araştırmaların henüz tamamlandığını söylemek güç. Ki, özellikle dönemin öznelerinden Türk solunu -ve hatta farklı fraksiyonlarını- temsil eden epey akademik metin, inceme, hatırat, sözlü tarih çalışması, dergi özel sayıları ve belgesel gibi epeyce bir müktesebat ortaya konulduğunu görürüz. Ancak genel anlamda Türk sağına ilişkin bu yoğunlukta bir veri aktarımının Türk solu ile kıyas yapıldığında aynı biçimde ilerlemediği ortada. Kuşkusuz bunun birçok gerekçesi söz konusu.
Özellikle ülkücü hareket dikkate alındığında Türk solunun kendi zaviyesinden bu politik örgütlenmeyi konu edinen kimi metinlerinin varlığı malum. Hatta 1970’lerin bütün şiddet olaylarını kendisi dışındaki yapılanmalarla ilişkilendirip ya devletin güvenlik güçleri ya da ülkücüleri sorumlu tutan, kendisi dışındaki bütün kurumları “faşizm”in uzantıları şeklinde yorumlayan tutumu üzerinden bahsi geçen dönemi okuduğunu biliyoruz. 1970’ler gibi, Türkiye’de ideolojik bilinçten hareketle şiddeti bir yöntem olarak kullanan sadece sol ve sağ örgütlerin değil, yabancı istihbarat servislerinin de faaliyet gösterdiği yıllarda herhangi bir yapılanmanın kendisini sıyırıp oradan epik bir tarih inşa etme çabasının gerçeklikle örtüştüğünü iddia etmek ancak mahalle içi bir romantizmle açıklanabilir.
Yazar Hakkı Öznur’un 9.ciltlik ve 9714 sayfalık külliyata ulaşan Ülkücü Hareket kitabı
Polietika Yayınları tarafından basıldı.
Araştırmacı-yazar Hakkı Öznur’un “buhran” içerisindeki yılları da kapsayan ve ülkücü hareket üzerine yoğunlaşan çalışmaları bu anlamda eksik kalan kaynak eser boşluğunu dolduran önemli metinler olarak dikkat çekmekte. Çok yıllar evvel Gündüz gazetesinde yazı dizisi halinde başlayan ancak karşılaştığı yoğun ilgi üzerine ilk önce daha küçük hacimli bir toplamla Akik Yayınları tarafından “Ülkücü Hareket 1” ismi ile 1995 yılında okuyucuya sunulan çalışması bir müddet sonra devasa boyuta ulaşarak 6 cilt şeklinde basılmıştı. Alternatif Yayınları’nca 1999 yılında hazırlanan bu 6 ciltlik metin o vakte kadar ülkücü hareket ile ilgili sol yayınevlerinde çıkan metinler ve yapı içerisinde bütünlük arz etmeyen dağınık çalışmalar karşısında ana metin olarak bir başvuru kaynağı şeklinde kitaplıklarda yerini almıştı.
CKMP’den MHP’ye, Teşkilatlar ve Mücadeleler, Komplolar ve Provokasyonlar, Yayın Organları ve Makaleler-Temel Kavramlar, Başyazılar-Röportajlar-Cezaevleri, Portreler-Ülkücü Hareketin Fikri ver Siyasi Gelişiminde Yer Alan İsimler başlığı altında bir araya gelen 6 ciltlik bu külliyat 4200 sayfaya ulaşan hacmi, ilk kez yayınlanan belgeler ve görsel malzemeler ile mevcut entelektüel ortama da dizayn veren bir mevziyi inşa etmişti diyebiliriz. Çünkü bu ana metinden sonra dönemin en etkin aktörlerinden birisi olan ülkücü hareket üzerine üretilecek çalışma ya da yorumların Öznur’un bu eserini esas alarak ilerlemek zorunda kaldığını tartışmaya gerek yok. Hem içeriden üretilecek abartılı anlatımların engellenmesi hem de dışarıdan bakış açısı ile kimi zaman gerçeği deforme edecek çözümlemeler karşısında meselelere istikamet tayın etmek açısından da bu tür çalışmalar yıllar boyu temel kaynak vasıflarını koruyarak işlev görürler.
Sonraki zaman dilimi içerisinde entelektüel üretimine ara vermeyerek Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı, Derin Sol, Seyit Ahmet Arvasi, Dündar Taşer, Osman Yüksel Serdengeçti, Örtülü Darbe 1993, Ortadoğu'nun Cahşları gibi Türkiye’nin siyasal literatürüne önemli katkılar sunan kitaplarını yayınlanan Öznur aynı zamanda ülkücü hareket ile ilgili yıllardır topladığı arşivi açısından da değerli bir isim. Ben dahil yakın dönem siyasal tarihimizi bu hareket üzerinden farklı veçheleriyle zaman zaman çalışan birçok kişi bu arşivden yararlanarak döneme ilişkin arkeolojik kazı yapmıştır çoğu vakit.
Yaklaşık bir yıl evvel Hakkı Öznur, 1999 yılında yayınladığı 6 ciltlik Ülkücü Hareket kitabını hem genişleterek hem de yeni temalar ekseninde ciltler ekleyerek 10 bin sayfaya yakın devasa bir külliyata dönüştürdü. Rus Milliyetçiliği/Tarihsel Süreç ve Putin, İttihat ve Terakki Müdafaası, 2.Meşrutiyet Döneminde Ermenilerde Devlet, Toplum ve Kimlik Tartışmaları, Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi başlıklarını taşıyan ve düşünce hayatımıza katkılar sunan metinleri kitaplaştırmış Polietika Yayınları tarafından basılan ve 9 cilt olarak okura sunulan bu yeni çalışma her ne kadar ülkücü hareket üzerine de olsa bir anlamda cumhuriyetin kuruluşundan günümüze Türkiye’nin öyküsünü anlatan uzun bir öykü niteliği taşımakta.

1.Cilt: MP, CMP, CKMP,
2.Cilt: Tabutluktan İhtilâle Sürgünden Siyasete,
3.Cilt: Milliyetçi Hareketin Tarihi,
4.Cilt: Ülkücü Gençlik Kuruluşları, Ülkücü Gençlik Tarihi,
5.Cilt: Komplolar-Suçlamalar-Provokasyonlar,
6.Cilt: Eğitim ve Teşkilat,
7.Cilt: Yayın Organları, Başyazılar, Hergün Yazıları,
8.Cilt: Ülkücülük,
9.Cilt: Portreler başlıkları altında toplanan külliyatın her birinde Türkiye’nin bu uzun öyküsünün ülkücü hareket penceresinden anlatımını bulduğumuz söylesek abartmış olmayız. Çünkü her bir başlık dönem analizi ile ilerleyip, Türkiye’nin politik, yeri geldikçe ekonomik, sosyal olaylarına atıf yaparak bu zemin üzerinden ülkücü hareketin söylem ve pozisyonunu çözümlüyor.
Dolayısı ile CKMP'den MHP'ye başlıklı ciltte sadece ülkücü hareketin politik yolculuğunu değil, bütünüyle mukayeseli biçimde Türkiye’nin siyasal tarihini okumak mümkün. Ya da Yayın Organları-Başyazılar-Hergün Yazıları başlıklı ciltte atıflarla genişleyen genel bir basın tarihimize ilişkin bilgiler karşımıza çıkıyor. Portreler başlıklı bölüm ise her ne kadar ülkücü ve milliyetçi düşünceyi inşa eden aydınlarla ilgili entelektüel biyografiler olsa da bir açıdan Türkiye’nin düşünce tarihi biçiminde de okunmaya müsait metinlerden meydana gelmekte. 9 ciltlik külliyatı anlamlı ve bir başucu kaynağı olarak önemli kılan da kuşkusuz bu panoramik dili.
Selçuk Küpçük
