Prof. Dr. Cemal Kafadar, Üsküdar Sahaflar Çarşısı Derneği ve Üsküdar Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Üsküdar Konuşmaları” programının bu ayki konuğu oldu. Osmanlı tarihçisi, araştırmacı ve yazar Kafadar, Türkiye’de tarih çalışmalarının hem nicelik hem de nitelik açısından önemli bir ilerleme kaydettiğini ifade etti. Farklı tarihçilik yaklaşımlarının Türkiye’de daha fazla tanındığını belirten Kafadar,
“Yapılan çalışmaların sosyal ve kültür tarih boyutlarında ulaştığı alanlar şu anda 50 yıl öncesine göre çok daha zengin”
dedi.
Program, Üsküdar Sahaflar Çarşısı’nda düzenlendi ve moderatörlüğünü yazar Ali Ayçil üstlendi. Ayçil, her ay önemli bir ismi konuk ettiklerini vurgulayarak, Sahaflar Çarşısı’nın yalnızca kitap alınıp satılan bir mekan olmadığını, aynı zamanda akademisyenler, şairler, öğrenciler ve kitap tutkunlarının bir araya geldiği bir buluşma noktası olduğunu belirtti. “Sahaflar oturulan, sohbet edilen, akademisyenlerin, hocaların, şairlerin, öğrencilerin, kitap meraklılarının bir araya geldiği, bir anlamda sivil bir olgunlaşma bölgesi. Buraya ilk kez gelen dostlarımız varsa sahaflar çarşısına düzenli olarak uğramalarını arzularız. Aynı zamanda sahaflarda, kitapçılarda hiyerarşi yoktur. Sahaf insana bir özgürlük duygusu verir. Kendine özgü bir kokusu vardır” diye konuştu.
Kafadar, konuşmasında tarihin ve insanın karmaşık doğasına değindi.
“Hiçbir teori en yetkin, en sofistike, en girift ve en hassas teori bir insanın karmaşıklığını anlatamaz. Bir kutsal metnin müfessirlerinin veya kutsal olsun olmasın metinler üzerine düşünen filozofun, felsefecinin aradığı, varmak istediği doğru düzlem başka bir şey. Tarihçinin bulmak istediği düzlem ise ikisini de takdir edebilir ama tarihçi normatif olandan da kaçar”
diyerek tarihçinin yaklaşımını özetledi.

Yedikule Bostanları’nda 2013 yılında öğrencileriyle birlikte yürüttüğü çalışmalara da değinen Kafadar, bu çalışmaların devam ettiğini ve bostanların hem tarihsel hem de güncel bağlamda şehir hayatına dair önemli ipuçları sunduğunu belirtti. “Gün geçtikçe bostanların hem tarihiyle hem bugünüyle hem şehir hayatı ile ilgili bize ne söyleyebileceklerine, verebileceklerine dair düşüncelerimiz derinleşti ve azalmadı. Bostanlarla ilişkimiz aslında bir yönüyle korumak ama öteki yönüyle de anlamak üzerine. İstanbul bostanlarında bin küsur senelik gelenek var. İstanbul’un çok derin bir tarım tarihi var. Bizans ve Osmanlı dönemindeki gibi bostancılık, sulama teknikleri, ürünler ve bir takım bilgiler devam ediyor” dedi.
Kafadar, Osmanlı döneminde Fatih ve Süleymaniye camilerinin vakıflarında bostanların gelir kaynağı olarak kullanıldığını, Bayrampaşa semtinin adını aldığı Bayram Paşa’nın ise enginarı İstanbul’a getirdiğini anlattı.
“Bu bostanlar, camiye gelir getiriyor. Hakeza Bayram Paşa, çok girişimci bir paşa ve Bayrampaşa dediğimiz semtte büyük topraklar alıyor. İstanbul’a o dönemde geliyor enginar”
diye ekledi.
İstanbul’daki ayazma kültüründen de bahseden Kafadar, Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde bu konuda önemli bir çalışma yaptığını belirtti. “Reşat Ekrem, ‘İstanbul’da bu ayazma kültürü bugüne kadar hala var ama hızla zayıflamakta, ne olacağı belli değil’ diyor. Ben de kendi asistanımı yolladım, her birini tek tek teftiş ettik, ayazmaların çoğu artık bilinmiyor” diyerek ayazmaların günümüzdeki durumuna dikkat çekti. Toprağa sahip çıkmanın önemini vurgulayan Kafadar, “Toprağa sahip çıkmak sadece bostana tohum, çekirdek atıp ürün almak değil. Yerel bağlamda komşularınla komşuluk yapacaksın. Başına bela getirenlerle uğraşacaksın. Bostan ve küçük ölçekli şeylerden dünyayı kurmaya çalışmak bana çok anlamlı geliyor” dedi.
Şiir yazmayı bıraktığını ifade eden Kafadar, geçmişte senaryo yazımı ve film yapımı gibi alanlara ilgi duyduğunu anlattı. “Türkçe üzerinden okuyup, düşünüp, yazmaya geçince edebiyatın aslında ne olduğunu yeniden keşfettim. Ediplik diye bir şey var. İslam edebiyatında Cahiz dönemi çok iyi bir örnek. Cahiz, botanik üzerine de yazmış. Etnografi diyebileceğimiz şeyler ve şiir de yazmış. Halk hikayeleri gibi şeylere de ilgi duymuş ve hepsini harmanlamış. Onun ‘Türklerin Faziletleri’ kitabı, Türkiye’de nispeten iyi bilinmez” diye konuştu.
Kafadar, Türkiye’deki tarih çalışmalarının son 50 yılda önemli bir ilerleme kaydettiğini yineleyerek, “Değişik tarihçilik ekollerinin, çeşitlerinin tanınırlığı Türkiye’de arttı” dedi. Ayrıca, Harvard Üniversitesi Ağa Han İslam Mimarisi Programı ve MIT destekli Muqarnas dergisinin 40. sayısında, Gülru Necipoğlu’nun editörlüğünde yayımlanan ve Türkçeye “Zeren Tanındı Armağanı” kitabında “Yeşil Okuma: Bir Hoş Usul” başlığıyla çevrilen yazısında, Osmanlı minyatürleri ve eserlerden yola çıkarak okuma ve yazma kültürünü incelediğini belirtti.
Kafadar, Semih Kaplanoğlu aracılığıyla Ayşe Şasa ile “Rüya Mektupları” kitabından hareketle Asiye Hatun’un hikayesini filme çekmek için görüştüklerini, ayrıca Cem Sultan üzerine Onat Kutlar ile bir senaryo çalışması planladıklarını ancak Kutlar’ın vefatıyla bu projenin yarım kaldığını paylaştı.
“Asiye Hatun’un film olmasını isterim, çok iyi olur da ama film, ‘ben yapayım’ diyeceğim bir iş değil. Çok büyük bir ekip istiyor. Bu aralar Türkiye’den bir yapımcı, Cem Sultan konusuyla ilgileniyor” dedi.
Programın sonunda, Üsküdar Sahaflar Derneği Başkanı Bahtiyar İstekli, Kafadar’a Osmanlıca dünya haritası hediye etti. Kafadar’ın “Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken Dört Osmanlı: Yeniçeri, Tüccar, Derviş ve Hatun”, “Kendine Ait Bir Roma Diyar-ı Rum’da Kültürel Coğrafya ve Kimlik Üzerine” ve “İki Cihan Aresinde” gibi eserlerinin yanı sıra çok sayıda kitap ve araştırma yazısı bulunuyor.
